14 Ekim 2012 Pazar

BAŞBAKAN ERDOĞAN ’’ İslamofobi ırkçılığın tezahürüdür ’’

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İslamiyet’i terörle özdeş hale getirme gayreti içerisine girenlerin aslında dünyadaki terör anlayışına, terörizme destek veren anlayışlar olduğunu belirtti.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İslamiyet'i terörle özdeş hale getirme gayreti içerisine girenlerin aslında dünyadaki terör anlayışına, terörizme destek veren anlayışlar olduğunu belirterek, ''Her dinin, her inancın mensupları arasından teröristler çıkabilir, o ayrı bir konu. Ama o inancın, düşüncenin içerisinden bir teröristin çıkması, o dinin terörizmi teşvik ettiği anlamına gelmez'' dedi.

Başbakanlık Kamu Diplomasisi Koordinatörlüğü ile Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) tarafından ''adalet'' ana temasıyla düzenlenen İstanbul Küresel Forumu'nun açılışında konuşan Erdoğan, küresel ekonomik krizin yaşandığı ülkelerde toplumsal gruplar arasındaki gelir uçurumunun tehlikeli bir şekilde büyüdüğünü kaydederek, yine de asıl büyük trajedinin, dünyanın diğer bölgelerinde yaşanmaya devam ettiğini söyledi.

Bugün dünya nüfusunun yarısının günde 2,5 dolarla yaşamak durumunda bulunduğunu ifade eden Erdoğan, her yıl 2,5 milyon çocuğun, sırf aşılanmadığı için hayatını kaybettiğini, 120 milyon çocuğun ise herhangi bir eğitim imkanından mahrum şekilde hayatını sürdürdüğünü anlattı.

Erdoğan, BM tarafından büyük umutlarla ilan edilen ''Binyıl Kalkınma Hedefleri''nin, insanlığın büyük bölümü için bugün çok uzak göründüğünü vurgulayarak, konuşmasını şöyle sürdürdü:

''Bu sorunların, küresel krizle daha da derinleşmesi ve yaygınlaşması, uluslararası barışı ve güvenliği tehdit edecek boyutlara doğru gidiyor. Küresel gelir dağılımını daha adaletli hale getirecek bir yeni düzenin kurulması, yoksullukla etkin mücadele, sürdürülebilir kalkınma gibi hususların bütün ülkeler için öncelikli hale geldiğini görüyoruz. Bilhassa yükselen ekonomilerin, bu konuda önemli sorumluluklar üstlenmesi gerekiyor. Türkiye olarak, sorumluluklarımızın bilinci içinde, bu doğrultuda aktif çalışmalar yürütüyoruz. En az gelişmiş ülkelerle işbirliği, dış politikamızın temel hedeflerinde ön sıralarda yer alıyor. Geçtiğimiz yıl en az gelişmiş ülkeler için düzenlenen BM Zirvesi'ne ev sahipliği yaptık. Bu konuda önümüzdeki 10 yılın yol haritası olan İstanbul Eylem Planı'nın hazırlanmasına önemli katkılarda bulunduk. Eylem planı doğrultusunda önümüzdeki 5 yıl içinde söz konusu ülkelere 200 milyon lira hibe katkısı sağlamayı taahhüt ettik. Bunun da ötesine geçerek, uluslararası işbirliği ve koordinasyon ajansımız TİKA'nın faaliyetlerini dünya geneline yayılacak şekilde genişlettik. TİKA bugün 5 kıtada, 100 ülkede faaliyet yürüyor. Türkiye'nin az gelişmiş ülkelere yönelik bu yılki kalkınma yardımlarının tutarı 1,5 milyar dolara ulaştı. Az gelişmiş ülkelere yardım elimizi uzatmayı, vicdani sorumluluğumuzun gereği ve insanlığın adalet özlemini giderecek bir misyon olarak görüyoruz. Bizim bu çabalarımızın, diğer ülkeler için de örnek teşkil etmesinden memnuniyet duyuyoruz.''

''Somali halkını bundan sonra da yalnız bırakmayacağız''

Başbakan Erdoğan, Türkiye olarak son bir sene içinde Somali'ye yaptıkları yardımların bu ülkede meydana getirdiği muazzam olumlu değişimi bizzat gördüklerini ifade ederek, daha geçen seneye kadar kendi kaderine bırakılan ve adeta bir insanlık trajedisine mahkum edilen Somali'nin, bugün Türkiye'nin öncülüğünde başlatılan uluslararası yardım ve ilgi sayesinde yeniden ayağa kalktığını söyledi.

Ülkedeki terör ve iç savaş ortamının giderek etkisini kaybettiğini, ekonomik ve sosyal kalkınma çabalarının olumlu etkilerinin görülmeye başlandığını belirten Erdoğan, ''Somali halkı artık geleceğe umutla bakıyor. Somali halkını bundan sonra da yalnız bırakmayacağız. Uluslararası camiadan da, vicdan ve adalet anlayışı doğrultusunda Somali halkının yanında yer almaya devam etmesini bekliyoruz. Aynı şekilde Myanmar'da, Arakan'daki insanların da şu anda terk edilmişliğini, ihmal edilmişliğini görmemezlikten gelemezdik, şu anda elimizi uzatmanın gayreti içindeyiz, mücadelesi içindeyiz'' dedi.

''Din ve Adalet''

Başbakan Erdoğan, bu toplantının önemli konu başlıklarından birinin de ''Din ve Adalet'' teması olduğuna inandığını ifade ederek, yeryüzündeki tüm dinlerin, insanların barış içinde, adalet içinde bir arada yaşayabilecekleri bir düzen arayışı içinde olduğunu vurguladı.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:

''Dünyamızı dini inanışlar üzerinden bölmeye çalışanlar, her şeyden önce işte bu barış ve adalet arayışına zarar veriyorlar. Bunun en çarpıcı örneklerini Batı dünyasının bölgemize bakışında görüyoruz. Avrupa'da, ekonomik ve sosyal şartların ağırlaşmasına bağlı olarak aşırı unsurların etkinliklerinin artması, yabancı düşmanlığını, özellikle İslamofobiyi kaygı verici boyutlara taşıdı. Bilindiği gibi benzeri bir süreç 11 Eylül saldırıları sonrasında ABD'de yaşanmıştı. Amerika ve Batılı ülkeler, İslam ile terör ve şiddeti özdeşleştirmek gibi vahim bir hataya düşerek, kendi vatandaşları arasında Müslümanlarla ilgili ön yargılar oluşmasına yol açıyorlar. İslamofobiyi bir başka açıdan ırkçılığın tezahürü olarak görüyoruz. Bu çarpık anlayış, sadece Batılı ülkeler için değil, bütün dünya için de giderek büyüyen bir tehlike haline geliyor. Kelime anlamı itibarıyla barış, yani silm anlamına geliyor ve barış anlamına gelen bu kelimeyi, dolayısıyla bu dini, terörle özdeş hale getirme gayreti içerisine girenler aslında dünyadaki terör anlayışına, terörizme destek veren anlayışlardır. Bunu da burada ifade etmek istiyorum. Her dinin, her inancın mensupları arasından teröristler çıkabilir, o ayrı bir konu. Ama o inancın, düşüncenin içerisinden bir teröristin çıkması, o dinin terörizmi teşvik ettiği anlamına gelmez. Her iki taraftaki aşırı unsurlar, bu şüphe ve kutuplaşma ortamını genişletmek, derinleştirmek için her türlü çabayı gösteriyorlar. Son olarak, İslam'a ve Peygamberimize hakaret içeren, bu haliyle nefret ve kışkırtma aracı olmaktan başka amaç gütmeyen bir filmden dolayı yaşananlara hep birlikte şahit olduk. Masum insanlara yönelik şiddeti hiçbir şekilde kabul edemeyiz, mazur göremeyiz. Ama düşünce özgürlüğü adı altında Müslümanların inançlarına, kutsal değerlerine hakaret edilmesini de aynı şekilde kabul edemeyiz. İslamofobi eğilimleri kullanılarak nefret suçları işlenmesine, adalet ve hakkaniyet ilkelerini benimsemiş hiçbir devlet izin veremez, vermemelidir. Bu tür olaylar, sadece vuku bulduğu ülkeleri etkilemekle kalmıyor, bütün dünyanın barış ve istikrarını tehdit edecek boyutlara ulaşabiliyor.''
Erdoğan, ''Biz sevgili Peygamberimizin peygamberliğine iman ettiğimiz gibi, Hz. İsa Aleyhisselam'ın peygamberliğine de iman ederiz, Hz. Musa Aleyhisselam'ın peygamberliğine de iman ederiz. Şerhsiz, şüphesiz iman ederiz. Farklı inançlarda olanlar iman etmeseler de biz iman ederiz. Çünkü bizim ki sipariş üzerine iman değildir, inancımızın gereğidir'' dedi.

Başbakan Erdoğan, geçen ay İstanbul'da, farklı inançlara sahip dini önderlerin katılımıyla Orta Doğu'da barışın nasıl sağlanabileceğinin tartışıldığı bir toplantı yapıldığını hatırlatarak, bu toplantıda dini önderlerin, yeni Orta Doğu'nun inşasında bütün dinlerin eşit haklara sahip olacağı konusunda görüş birliğine vardıklarını anlattı.

''Aşırılık hiçbir zaman adalet üretmez''

Bir yandan böyle güzel gelişmeler yaşanırken, diğer taraftan aşırılıkların adeta teşvik edildiğini, aşırılığın hiçbir zaman adalet üretmediğini kaydeden Erdoğan, şöyle konuştu:

''Adalet ancak dengeyle, itidalle, yani orta yol ile sağlanabilir. Biz, bütün dinlerin ve mensuplarının açıkça tahrikinin nefret suçu olarak kabul edilmesini, bunun önüne geçecek tedbirler alınmasını istiyoruz. İfade özgürlüğü ile insanların inançları ve kutsal değerlerinin korunmasını bir arada sağlamanın mümkün olduğuna inanıyoruz. Medeniyetler çatışması beklentisi içinde olanlara, bunun senaryolarını pazarlayanlara verilecek en güzel cevap işte bu dengeyi sağlayacak formüllerin üretilip hayata geçirilmesidir. Bildiğiniz gibi bu çerçevede, İspanya ve Türkiye'nin öncülüğünde 2005 yılında başlatılan, bilahare bir BM projesine dönüşen Medeniyetler İttifakı girişimini önemli bir çaba olarak görüyoruz. Medeniyetler İttifakı Dostlar Grubu'nda halihazırda 106 ülke ile 23 bölgesel ve uluslararası kuruluş var. Bunlar buraya üye. Bu haliyle, BM'nin en geniş katılımlı girişimi konumunda bulunan Medeniyetler İttifakı, kültürler ve dinler arası diyalog açısından uluslararası düzeydeki en önemli proje haline geldi.''

Erdoğan, İslam karşıtlığı ve yabancı düşmanlığının yol açtığı tehlikeler karşısında, Medeniyetler İttifakı girişiminin daha da güçlendirilmesi için, Dostlar Grubu üyeleriyle birlikte çabalarını kararlılıkla sürdüreceklerini söyledi.

Müslümanların Habeş Kralı'na sığınması

Farklı inançlara mensup insanların, adalet, hakkaniyet, hukuk çerçevesinde bir arada yaşaması konusunda zengin örneklere sahip bir medeniyetin mensupları olduklarını anlatan Erdoğan, şöyle devam etti:

''İslam'ın ilk yıllarında Mekke'deki müşriklerin zulmünden kaçan Müslümanlar, Peygamberimizin tavsiyesiyle Habeş Kralı Necaşi'ye sığınmışlardı. Bu çok anlamlıdır. Habeş Hükümdarı Necaşi, Müslüman değildi. Ama adaletli bir kraldı. Müslümanlar, kendi dinlerine mensup olmamasına rağmen, adaletine güvendikleri için Necaşi'nin yanına gitmekte, onun koruması altına girmekte tereddüt etmediler. Aynı şekilde, adalet timsali olan Hazreti Ömer, Kudüs'ü fethettiğinde, Hristiyanların, Yahudilerin ibadethanelerine dokunmadı, herkesin inancı doğrultusunda hayatını sürdürmesini sağladı. Osmanlı Devleti, Museviler İspanya'da zulme uğradığında, derhal gemilerini gönderip onları bu topraklara getirerek hayatlarını kurtardı. Bunun karşılığında onlardan Müslüman olmalarını da istemedi; onların kendi topraklarında adalet içinde, güven içinde yaşamalarını sağladı.''

Kanuni'nin sözleri

Başbakan Erdoğan, Osmanlı Padişahı Kanuni Sultan Süleyman Han'ın sorusu ve şeyhülislamın cevabını dile getirmeden önce simültane tercümanları, ''Simültanede sıkıntı yaşamayalım, tercümeyi yapanlar dikkatli tercüme etsinler'' diye uyardı.

Kanuni Sultan Süleyman'ın ''Meyve dalına konsa bir karınca/Vebali olur mu karıncayı kırınca-'' diye sorusuna, ''Yarın Hak divanını kurunca/Kanuni'den hakkın alır karınca'' denildiğini belirten Erdoğan, bu sözleri katılımcılara yönelttiği ''Bir daha okuyayım mı-'' sorusuna aldığı ''Evet'' cevabı üzerine bir kez daha okudu.

Erdoğan, ''Bunu diyebilen şeyhülislamlara, bu cevabı kendisine düstur edinen yöneticilere sahipti. Bugün dünyanın yeniden adaletin hakim olduğu bir yer haline gelebilmesi noktasında, zalimin karşısına dimdik durabilmesi için, bizim işte bu anlayışla çalışan uluslararası kurumlara, liderlere, dini liderlere ihtiyacımız var'' dedi.

''Tarih adil bir bakış açısıyla okunmalı''

Erdoğan, forumun konu başlıklarından birinin de ''Adalet ve Tarih'' olduğunu ifade ederek, tarihin de adil bir bakış açısıyla okunmasının zorunluluğuna dikkati çekti.

Tarihi seçkinlerin tarihinden ibaret görmenin, her şeyden önce insanlığın kendisine haksızlık olduğunu vurgulayan Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

''Geçmişte yaşanmış olayları, bütün yönleriyle ve bütün taraflarıyla ortaya koymayan bir tarih, insanlığın ortak hafızasına sırtını dönmüş demektir. Halbuki geçmişte kuvvetliler kadar zayıflar da vardır. Geçmişte zafer kazananlarla birlikte mağluplar da bulunuyor. İnsanlığın geçmişi Avrupa'dan, Amerika'dan ibaret değildir. Asya, Afrika, Orta Doğu, Balkanlar, Latin Amerika ve dünyanın diğer bölgelerindeki insanların da tarih anlatımında adaletli bir şekilde yerlerini almaya hakları var. 100 yıl, 200 yıl önce yaşanmış olayları, bugünün siyasi, ekonomik ve sosyal farklılıklarını aşan bir adil hafıza ile ortaya koymak gerekiyor. Aksi takdirde tarihi de adaletsizle malul bir hale getirmiş oluruz. Türkiye olarak, tarihin adaletsiz yorumlanışının sıkıntılarını uzun zamandır yaşıyoruz. Bunun için tarihin adaletli anlatımı konusunda başlatılacak bütün girişimleri desteklemeye hazırız.''

Forumun bir başka tartışma başlığı olan ''Adalet ve Sanat'' konusunu da isabetli ve önemli gördüğünü belirten Erdoğan, sanatın toplumu etkileme gücünün, adalet duygusuyla birleştiğinde, etkisini katbekat artıracağına inandığını söyledi.

Sazın tınısından, ressamın tuvalinden, yönetmenin vizöründen, aktörün mimiklerinden özü adaletle yoğrulmuş eserler çıkmasına ihtiyaç bulunduğunu belirten Erdoğan, şöyle konuştu:

''İnsanlık kritik bir yol ayrımında. Karşımızda büyük riskler ve belirsizlikler yanında, büyük fırsatlar da var. Bu sürecin herkesin yararına olacak şekilde yönlendirilebilmesi, küresel vicdanın insanların adalet beklentilerini karşılayacak şekilde harekete geçirilebilmesine bağlı. Bu konuda hepimize düşen sorumluluklar bulunuyor. Devlet adamları, sivil toplumu, her kesimden kanaat önderleriyle dünyamızın adalet merkezli bir anlayışla yeniden yapılanmasına katkıda bulunmalıyız. İstanbul Küresel Forumu'nun bu çerçevede önemli bir platform olabileceğine inanıyorum. Bu doğrultuda üzerimize düşenleri yerine getirmeye hazırız.''

Forumun başarılı geçmesini dileyen Erdoğan, düzenleyenlere ve katılımcılara teşekkür etti.

Başbakan Erdoğan, konuşmasının ardından forumun oturum konuşmacılarıyla fotoğraf çektirdi.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder